Yazıda değinilen başlıklar:
1. Kısaca demans nedir?
2. Beyin bir kas değildir
3. Zeka egzersizi demansı engellemiyor
4. Yabancı dil ve demans ilişkisi
5. Çok dillilik ve bilişsel araştırmalar
Yabancı bir dil öğrenmenin demansa karşı iyi bir önlem olduğunu defalarca şurada burada duymuş ve okumuş olma olasılığınız yüksek. Demans, Alzheimer ın en yaygın türü olan kognitif yani bilişsel yetilerin yitimine verilen isimdir. Halihazırda demansın tam olarak nasıl ortaya çıktığı ve geliştiği bilinmediğinden önlem yöntemleri hakkında da kapsamlı bir bilgimiz bulunmamakta. Ancak kimi araştırmalarda yabancı dil öğrenmenin demansa karşı bir direnç oluşturacağına değiniliyor.
Kısaca demans nedir?
Konuya derinlemesine girmeden önce demans hakkında yaygın olan bir yanlış anlamı düzeltelim. Demans her şeyden önce normal yaşlanma sürecinin doğal bir parçası değildir. Yaşlı bireylerin bir çoğunda ne Alzheimer ne de demansın başka çeşidi görülür. Demansın sıradan unutkanlıkla alakalı olmadığını da belirtmeliyiz. İster genç olalım ister ileri yaşlarda zaman zaman kullanmak istediğimiz sözcüğü ya da yeni tanıştığımız birinin adını unutabiliriz. Oysa demans durumunda kişi akıl karışıklıkları ya da tanıdık mekanları yadırgamak gibi daha kapsamlı ve ciddi sorunlar yaşar. Bunu şu şekilde örneklendirebiliriz: AVM otoparkında aracımızı nereye parkettiğimizi hatırlamayabiliriz ve bu normaldir oysa arabamızın motorunun nasıl çalıştırıldığını unutmak başa bir hafıza durumunun ciddi bir göstergesi olarak algılanmalıdır.
Beyin bir kas değildir
Demansın önlenebileceği fikri beyni kasa benzetme eğiliminden kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere kaslarımız söz konusu olduğunda İngilizce “Use it or lose it” sözünden gelen “kullan ya da kaybet” yaygın olarak kullanılan bir deyiştir. Bu denklemden yola çıkarak beynimizi kullanma ya da kullanmama durumu için de benzer bir neden sonuç ilişkisi varsayımsal olarak kabul edilmiştir. Bu görüşe göre zihinsel anlamda sağlıklı kalmak için beynimizi yani zihnimizi kullanmamız gerekmektedir. Bu benzetme kulağa mantıklı gelse de bu doğru bir benzetme değildir çünkü beynimiz bir kas değildir. Kaslarımızın aksine beynimiz sürekli çalışmaktadır. Ayrıca kimi kas hücrelerinin yaşam süresi birkaç günlük olsa da beyin hücrelerinin yaşam süresi ömür boyudur. Üstelik araştırmalar yaşamımız boyunca yeni beyin hücreleri geliştirdiğimizi kanıtlamıştır.
Zeka egzersizi demansı engellemiyor
Pekala, madem beynimiz bir kas değil onu nasıl çalıştırabiliriz? Bilim bu soruya henüz kesin bir yanıt bulmuş değil. Basit bir “beynimizi geliştirme” google araması bugün karşımıza yüzlerce sonuç getirmektedir. “Zekanızı geliştirin, zeka oyunları gibi sözcüklerle yapacağımız bir arama karşımıza online akıl egzersizleri, oyunlar ve bilişsel yetilerimizi geliştirdiğini iddia eden türlü türlü program getirecektir. Oysa yine araştırmalar bu tür programların iddia ettikleri gibi bilişsel becerilerimizi değil ama programın kişiden istediği işlemi gerçekleştirme becerimizi geliştirdiğini kanıtlamışlardır. Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgiye ulaşmak için dünyaca tanınmış “zihin egzersizleri” geliştiren Lumosity firmasının neden 2 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edildiğine bakabilirsiniz. Kısacası zeka ya da zihin egzersizleri denen aktiviteler belirli bir beceride daha iyi performans göstermemizi sağlasalar da genel anlamda beyin becerilerimizi geliştirmemektedirler. Örnek vermek gerekirse sürekli olarak puzzle yapmak sizi daha iyi bir puzzle oyuncusuna dönüştürür ama bilişsel yetilerinizi kuvvetlendirmez.
Yabancı dil ve demans ilişkisi
Yabancı dil konuşmanın bilişsel faydaları genel olarak çift dilli kişilerle yürütülen çalışmalardan elde edilen bulgulardan kaynaklanmaktadır. Çift dillilik çocuğun annesinden bir dil babasından başka bir dil duyduğu ve öğrendiği duruma denir. Bunun kombinasyonları çeşitli olabilmektedir. Sözgelimi çocuk ebeveyinlerinden bir dil bulunduğu sosyal çevreden başka bir dil duyarak yetişir. Çift dillilik ayrıca yetişkin yaşlarda da mümkündür. Çok kültürlülük ve çok dillilik sanılanın aksine dünya üzerinde oldukça yaygın bir durumdur. Aslına bakarsanız, çok dilli insanların sayısı tek dilli insanların sayısından fazladır. Birçok ülkede yalnızca tek bir resmi dil bulunsa da sayısız ülkede birçok resmi dil bulunmaktadır. İsveç, Kanada, Belçika gibi Avrupa ülkeleri bir yana, Afrika'nın ve Arabistan'ın büyük çoğunluğunda birden fazla dil kullanılmaktadır. Kısacası çok kültürlülük ve çok dillilik dünya üzerinde yaygın durumlardır. Hafıza ve bilişsel yetiler konusunda da araştırmalar bu gibi kişilerin performanslarının daha iyi olduklarını vurgulamaktadırlar. Bunun basit bir nedeni vardır. Çok dilliler tek dillilere oranla algıda seçicilik ve “multitasking” yani aynı anda birçok işi yapma becerilerinde daha başarılıdırlar. Algıda seçicilik becerisi Stroop Testi denen testle ölçülebilmektedir. Bu testte kişiye kelimelerin yazılı anlamları değil ama renklerinin ne olduğu sorulur. “Stroop testi” araması yaparak siz de bu testi online olarak yapabilirsiniz. Okuma eylemini otomatik olarak gerçekleştirdiğimizden sözcüklerin kelime anlamını belirtmek sözcüğün hangi renkte yazıldığını belirtmekten daha kolaydır. Çok dilliler bu testte yine algıda seçim becerisinin ölçüldüğü diğer testlerde de daha yüksek performans sergilemektedirler. Çok dilliler ayrıca aynı anda birçok görev yapma konusunda da daha beceriklidirler. Bu durum çok dilli kişilerin daimi olarak dillerinden birini susturmak zorunda kalmaları ve istediklerinde diğerine dönebilmeleriyle ilişkilendirilebilir. Bu git gel süreci çok dilli kişilerin karmaşık talimatları takip edebilmeleri, kavram oluşturma ve yeni talimatlara geçebilme gibi bilişsel becerilerini genel anlamda geliştirmektedir. Ancak çok dilli olmanın her anlamda bilişsel beceriler açısından daha avantajlı olduğunu söylemek de doğru olmayacaktır. Araştırma sonuçları çok dilli kişilerin tek dillilere oranla daha zayıf bir kelime dağarcıkları olduğunu ve sözcükleri anımsama konusunda daha yavaş olduklarını göstermektedir. Ancak genel olarak baktığımızda çok dilli olmanın tek dill olmaya nazaran bilişsel ve dil yetileri anlamında daha avantajlı olduğunu söyleyebilmekteyiz.
Çok dillilik ve bilişsel araştırmalar
Çok dilli olmanın bilişsel anlamda birçok açıdan faydası olduğuna göre Alzheimer ve demans vakalarında da çok dilli kişi sayısının tek dillilere oranla daha az olması gerekmez mi? Bu soruya çekinmeden “evet” diyebiliriz zira yanıtımızı destekleyen bilimsel veriler de bulunmakta. Kanada York üniversitesinde hafıza kaybı sorunları bulunan 186 kişiyle yürütülen bir çalışmada deneklerin konuştukları dil sayılarına göre ayrılması sonucunda tek dilli kişilerin hafıza kaybı şikayetlerinin daha erken yaşlarda başladığını ortaya çıkartmış bulunmakta. Çalışmada çift dillilerin hafızayla ilişkili şikayetlerinin tek dilli deneklerin şikayetlerinden % 5.7 oranında yani ortalama 4 yıl sonra başladığı saptanıyor. Çalışmaya katılan tek dilli kişilerin eğitim sürelerinin çift dillilere oranla daha uzun olduğu da göz önünde bulunduğunda bu farkın çift dillilik mevhumundan kaynaklandığı savı kuvvetleniyor. Benzer sonuçlara ulaşılan bir diğer çalışmada ise çift dilli hastaların hafıza kaybını tek dilli hastalara oranla yaklaşık 4.5 yıl sonra yaşamaya başladıkları saptanıyor. Cinsiyet ve meslek gibi faktörlerin ayırt edici özelliği bulunmayan deneklerden oluşan bu çalışma da önceki çalışmanın bulgusunu doğrulamakta. Bilim insanları ayrıca, çok dilli olmanın, ikinci dil yetişkinlik döneminde öğrenilmiş olsa bile, kişiye ilerleyen yaşlarda bilişsel açıdan yarar sağlayacağını ileri sürmekte. Ancak burada önemli olan nokta iki dilin de aktif olarak kullanılması gerekliliği. Uzmanlar çok dillikten fayda görmek için iki dilin de etkin bir biçimde kullanılmaları gerektiğinin altını çiziyor. Ancak söz konusu çalışmalar ne kadar heyecan verici olurlarsa olsunlar henüz kesin olarak çift dilliliğin bilişsel beceriler açısından olumlu etkisinin nedenini ve nasılını yanıtlayabilmiş değiller. Araştırmaların geliştirilmesi ve bu iki grup arasındaki bilişsel süreç farklılıklarının nasıl ortaya çıktığının saptanması gerekmekte.